Orta AVRUPA ( Viyana - Prag - Budapeşte )

Orta AVRUPA ( Viyana - Prag - Budapeşte )
İlk öncelikle bu Orta Avrupa seyahatinin bu kadar zorlu geçecegini hiç düşünmemiştim. Soğuk olacağını biliyordum, daha önceden hava durumu bilgilerini de almıştım ama gerekli önlemlerimi almama rağmen bu kadar çok soğuğun beni etkileyeceği aklıma gelmemişti.
27.10.2012 tarihinde başladığımız gezi programında ilk durağımız Viyana ( Avusturya ) idi ve Viyana bizi buz gibi havasıyla karşılamıştı. Gece geç saatlerde Viyana’ da olmamız sebebiyle şehri gezmeden hemen odamıza dinlenmeye çekildik, çünki anlaşılan yarın zor, soğuk ve yoğun bir Viyana şehir turu bizi bekliyordu.
Sabah kahvaltısından sonra şehir turumuza başladık ama Pazar günü olmasından dolayı Viyana sokakları bomboştu ve aynı güneşin olmadığı gibi kimseler yoktu ortalıkta.. Soğuk ise gezimizi ve yapacağımız işleri kısıtlıyordu bir bakıma.. İlk olarak Gotik bir bina ve sanat eseri olan Hundertwasser Sanat evine gittik. Bu ilginç yapı gerçekten görülmesi gereken çok güzel bir sanat yapıtıydı ve istediğim kadar fotograf çekebildim burada. Hemen karşısında bulunan alışveriş ve birşeyler yeme içme imkanı sunan ufak ama şirin pasajda ısınma ve enerjimizi toplama imkanı bulabildik. Hundertwasser Sanat Evi hafızamda çok güzel bir sanat harikası olarak daima kalacak bir yerdi. Ardından uğrak noktamız Belvedere Sarayı idi ki; burası Viyana ya hakim bir noktada, şehrin en güzel yerlerinden biriydi. Tabii bu sarayın yapılış hikayesi Osmanlı nın avrupadan çekilmesine dayandığı için benim için çok ta özel bir yer olmadı. Buradaki gezimizin ardından artık vaktimizi Oldtown denilen ve Dom Kilisesinin de bulundugu bölgeyi gezmekle yani Viyananın kalbinde geçirecektik. Zaten o kadar çok soğuktu ki hava, nereden başlayacağım konusunda sağlıklı kararı bir türlü veremiyordum ve şehrin tadına varamadım diyebilirim. Aslında Viyana asalet kokan, tarihi kimliği ile de ön plana çıkan, bir zamanlar Osmanlının önlerine kadar geldiği, ihtişamlı binaları ile Orta Avrupanın gerçekten kalbiydi. İlk önce bi yemek yemekle başlamam gerekiyordu ardından Dom kilisesini gezdik. Daha sonra ise bu ihtişamlı binaların arasında dolaşmaya başladık ve az da şehri tanımaya havasını yakalmaya çalışıyordum. Hava kararmaya başladığında artık otele dönme zamanı gelmişti. Akşam hava neredeyse -3 derecelerdeydi ve sıcak bir cafede birşeyler içmeden Viyanadan da ayrılmak istemedim ve akşam güzel bi Cafe Bistro tarzı bir yerde kahvelerimizi içtik. Ama sürpriz, Cafeden çıktıktan sonra yağan kardı ve heryer bembeyaz olmuştu. Kar yeniden bize Viyana ya hoşgeldiniz ya da güle güle diyordu.
29.10.2012 sabahı Ülkemizde Cumhuriyetimizin kuruluş gününün kutlandıgı gün ve biz Viyana’ dan Prag’ a yani Avusturya topraklarından Çek Cumhuriyeti topraklarına yola çıkıyoruz yaklaşık yolumuz 270 km ve hava biraz daha yumuşadı. Yolumuz molalarla birlikte yaklaşık 4 saat sürüyor ve öğleden sonra Prag’ a geliyoruz. İlk önce Prag kalesini geziyoruz ve halen başkanlık merkezi olarak kullanılan bu Prag’ a hakim tepeden panoramik bir fotograf çekimi de yapıyorum daha sonra yürüyerek aşağıya Oldtown’ un olduğu bölgeye yürüyoruz ama hava gittikçe kararıyor artık. Günbatımına doğru Charles Köprüsü üzerindeyiz ve harika bir Prag manzarası var. Prag gercekten rüya şehir gibi sanki masalları andıran bir görüntüsü var. Tarihi dokusu hiç bozulmadığı gibi çok ta başarılı korunmuş ve baktığınız her noktadan tat alıyorsunuz. Evleri ve çatıları çok orijinal ve farklı bir görüntü içeriyor. Oldtown un meydanında meşhur tarihi saat kulesi ise en çok ziyaret edilen yerlerden bir tanesi. Akşam saatlerinde herkes orada toplanıyor ama ben gece fotografı için Charles Köprüsünü hedef aldım ve orada gece çekimlerimi yaptım. Daha sonra Prag taki otelimize geçtik ve otelimiz çok büyük ve ihtişamlı bir otel. Yarısı gün ise biraz dinlendim ve kahvaltıdan sonra biraz uyudum. Programımda yine Oldtown bölgesine gidip Charles Köprüsü ve etrafından çekimler yapmak vardı. Ancak otelimiz biraz şehir merkezine uzaktı ama herşeye rağmen Avrupanın her yerinde metro sistemi o kadar gelişmiş ki otelin önünde bulunan metro durağından Oldtown a kadar gidilebiliyor.
Prag taki 2 nci günü de çok hızlı geçirdikten sonra yarın Prag’ tan 130 km uzaklıktaki Karlovy Vary adındaki bir kaplıcalar bölgesi olan Unesco nun da koruma altına aldıgı aynı zaman da Ulu Önder Atatürk’ ün de yaklaşık 4 haftasını geçirdiği Karlovy Vary kasabasına gitmeye karar veriyoruz. Burası Kaplıcalar Bölgesi olması dolayısı ile Avrupanında Kaplıca Turizmi olarak uğrak noktası. İsminin anlamı ise Karlovy nin Kaplıcaları anlamına geliyor. Karlovy Vary harika evleri ve müthiş sonbahar görüntüleri ile de ruhumuzu okşuyor ve insana kendini çok farklı özel bir yerde hissettiriyor. Doğal güzelliği hiç bozulmamış mutlaka görülmesi gereken çok özel bir yer. Yine kasabanın çeşitli yerlerinden çıkış noktaları ile panoramik görüntü veren Diana Tepesine yürüyerek bi tırmanış gerçekleştiriyorum ki kan ter içerisinde kalıyorum. Ama oraya geldikten sonra tüm yorgunluk unutuluyor çünki manzara harika..
Artık tarih 01 Kasım 2012 ve Prag’ tan ayrılıp Budapeşte’ ye Macaristan topraklarına yolculuk zamanı da geldi. Bu kez yol çok uzun olacak yaklaşık 470 km ve otobüsle yolculuk L çekilecek gibi değil ama başka çare de yok. Artık yolda müzik dinleyerek sohbet ederek vakit geçiriyoruz. Yol üzerinde ise Slovakya’ nın başkenti Bratislava’ da mola veriyoruz. Burada ufak bir şehir turu yapıp bir restoranda yemeğimizi yedikten sonra tekrar yola çıkıyoruz. Yine akşam saatlerinde geldigimiz Budapeşte de hemen otele yerleşir yerleşmez dışarı çıkıp akşam yemeği için Çigan gecesi turuna katılıyoruz. Şarap mahzenlerinde düzenlenen bu gece gayet şık bir gece ve günün tüm yorgunlugunu bu gece ile birlikte unuttuk gitti.
Bu sabah ilk defa güneş yüzünü gösterdi hava çok güzel ve fotoğraf açısından çok verimli geçeceğini düşündüğüm bir gün. Budapeşte aslında iki şehrin birleşimi, şehri Tuna Nehri ortadan ikiye ayırıyor. Bir tarafı Budha diğer tarafı ise Peşte tarafı olarak biliniyor. İki taraf birbirine köprülerle bağlı, en önemli yapıları Budha kalesi ve tam karşısında Peşte tarafında bulunan Parlemento Binası, şehri tüm manzarasıyla gösteren şehire hakim bölge ise Gellert Tepesi.. Bu arada otelimiz Peşte tarafındaki Oldtown bölgesi olan Kahramanlar Meydanına çok yakın ve ilk geziyi burada yapıyoruz, buradan çıkıp Parlemento Binasının önünden geçtikten sonra karşı tarafa yani Budha tarafına geçip Budha Kalesine çıkıyoruz. Turistlerin elbette uğrak yeri ve çok iyi bir fotoğraf görselliği sunuyor. Hatta kalenin surları üzerinde oturup şehrin tadını çıkarabileceğiniz ve birşeyler yiyip içebileceğiniz kafesi bile mevcut. Kalede eski asker kıyafetleri giymiş, bir Şahin ile insanların fotografını çeken biri dikkatimi çekiyor ve hemen Şahin’ i ellerime alıp fotoğraf çektiriyorum. Kuş çok ihtişamlı ve asil… İnsan buralarda bir an bile aklından Osmanlı yı geçirmeden edemiyor. Yani en azından benim için öyle.. Taa buralara kadar gelmek buralarda Osmanlı İmparatorluğunun yıllarca kaldığını düşünmek harika bir his ve İmparatorluk kelimesinin ne kadar ihtişamlı olduğunu orada daha iyi anlıyorsunuz. Ben bir Türk olarak gurur duydum diyebilirim. Kaleden çıktıktan sonra Gellert Tepesine yol alıyoruz ki burası tüm Budapeşteyi gören harika manzaraya sahip çok güzel bir yer. Artık tüm gün boyunca Budapeştenin caddelerinde gezerek vakit geçiriyoruz. Akşama doğru ise Parlemento binasının gece çekimlerini yapmak üzere Peşte tarafına geçiyorum. Artık yorulmuş olmalıyım ki çekimler de çok istediğim gibi olmadı ve tek istediğim bir an önce otele dönmekti. Yarın ise Budapeşte de son günümüzdü ve akşam artık eve dönüş vakti gelmişti. Çok soğuk bir havada başlayan 1 haftalık Orta Avrupa gezisi sona eriyordu artık, haftaya Dubai ye gidiyordum her şeyim, vizem , otel rezervasyonum hazırdı ve bir an önce sıcak denizlere kendimi atmak için sabırsızlanıyordum. Dolu dolu geçen bu 1 hafta ise her gezi gibi yine çok özeldi..
Not : Tüm bu seyahate benimle katılan her zaman yanımda olan Hasan Özdemir arkadaşıma da buradan teşekkür ederim. İlk defa yurtdışı seyahatimi yanımda bir arkadaşımla yaptım ve çok eğlendik. Tekrar teşekkürler Hasan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder